Türkiye, dünyanın en aktif deprem kuşaklarından birisi üzerinde bulunmaktadır. Yakın tarih incelendiğinde, büyük depremler olarak 1939 Erzincan, 1941 Van-Erciş, 1946 Varto, 1967 Adapazarı, 1971 Bingöl, 1976 Denizli, 1992 Erzincan, 1995 Dinar, 1998 Ceyhan ve 1999 Marmara ve Düzce, 2003 Bingöl, 2011 Van, 2020 Elazığ ve 2021 İzmir depremleri kaydedilmiştir. Türkiye’de depremlere yönelik bir hazırlık ve planlama yapılması amacıyla, 1945 (Yersarsıntısı Bölgeleri Haritası), 1947, 1963 (Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası), 1972, 1996 ve 2019 (Türkiye Deprem Tehlike Haritası) yıllarında deprem bölgeleri haritaları hazırlanmış ve geliştirilerek 6 kez güncellenmiştir. Bu kapsamda, bölgesel çalışmalar yapılmış ve örneğin 2020 yılında AFAD tarafından hazırlanan Kahramanmaraş İl Afet Riski Azaltma Planı ile depreme yönelik bir hazırlık öngörüsü geliştirilmiştir.
Yakın geçmişte yaşanan depremler ve oldukça geniş olan bilgi havuzunun varlığı düşünüldüğünde, devlet aygıtını işler kılan kurum ve kuruluşların deprem gerçeğini bilmemesi ve sorumluluk yüklenmemesi mümkün değildir. Siyasi otoritenin elinde bulunan kamu gücü ile kontrolündeki kurumların geçmiş depremlerden ders alarak, strateji belirlemesi, zararı önleyici tedbirler alması ve etkin bir afet planlamasına sahip olması en doğal beklentidir.
Kahramanmaraş depremleri sonrası yaşanan kaos ortamı ne yazık ki, kamu gücünü kullanan irade sahiplerinin afet öncesi hazırlıklarının yetersiz, afet anında kriz yönetme becerilerinin zayıf, afet sonrası organize olma ve koordine etme yeteneklerinin tamamen başarısız olduğunu gün yüzüne çıkarmıştır.
Afet yönetimi kapsamında son 10 yılda kamu kaynaklarının ve kontrolünün tek elde toplandığı ve sivil inisiyatiflerin çalışma alanlarının kısıtlandığı bilinmektedir. Yönetim erkine hükmedenlerin konu uzmanlarınca üretilen bilimsel araştırma ve raporları, farklı platformlarda dile getirilen öneri ve afet senaryolarının hiçbirini dikkate almadıkları, aksine bunları kendilerine yönelik bir tehdit ve düşmanlık olarak niteledikleri görülmektedir.
AFAD tarafından Kahramanmaraş depremine yönelik yapılan hazırlıkların ve planların algıyı yönetmekten başka bir işlevinin olmadığı görülmüştür. Ardı ardına gerçekleşen iki büyük deprem ile kamu gücünü kullanan hükümet; krizi yönetme becerisinin kalmadığından kontrolü kaybetmiş, hantal yapısını koruma refleksi göstererek toplumla karşı karşıya gelmiş ve yaşanan deprem sonrası kaosu yönetemeyerek büyük bir felakete dönüştürmüştür. Afet bölgelerinde ortaya çıkan kaotik ortamın yönetilememesi halinde hak ihlallerinin hızla arttığı bilimsel bir gerçektir. Bu durum, beklendiği gibi Kahramanmaraş depremleri sonrasında da yaşandığı görülmektedir. Kahramanmaraş depremlerini siyasi otorite tarafından “Asrın felaketi” olarak isimlendirilerek kurumsal yükümlülüklerin ve sorumlulukların küçültülmesi ve ortaya çıkan otorite ve kontrol boşluğunun gizlenmesi için çaba sarf ederek deprem bölgesinde yaşanan hak ihlallerinin boyutunun gözlerden uzak tutulması olanaklı görülmemektedir.
“Kahramanmaraş Depremlerinde Yaşanan İnsan Hakları İhlalleri Ön Raporu”nun amacı, özellikle 15 Temmuz 2016 sonrası OHAL süreci ile Türkiye’de gelişen tek adam rejimi ile artarak devam eden insan hakları ihlallerinin 6 Şubat 2023 tarihinden sonra deprem bölgesinde yaşanan elim boyutunu ortaya koymaktır. Ayrıca, bölgede ortaya çıkan fiziksel, sosyal ve ekonomik yıkımı, insan hakları ihlalleri çerçevesinde ele alarak tarihe kaydetmektir.